20 Eylül 2010 Pazartesi

armağan aktaç atölye için yazdı: "özgürlüğün tadı: new orleans'tan tatavla'ya karnaval"


“Festival gibisin, katılmak istiyorum.”
Kenan Doğulu

Karnaval denilen etkinliklerin kökenleri “Satürn Bayramı” (The Feast of Saturn) adı verilen Antik Roma tatillerinden gelmektedir. O zamanlarda bu bayramlar zengin ve ünlüler ile asla zengin ve ünlü olamayacaklar arasındaki gerilimi azaltmaya yardımcı bir kaçış sübapı olarak kullanılmaktaydı. Ve karnaval denen bu şey, toplumun büyük bir kesiminin hayal kırıklıkları için bir kaçış noktası yaratmıştı. Zira Romalı kölelerin sayısı Romalı yöneticilerin sayısından çok daha fazlaydı. “Satürn Bayramı”, işte bu köleleri matematiksel hesaplar yapmaktan ve kontrolü ele geçirmeye çalışmaktan alıkoyuyordu.

Hıristiyanlık Roma İmparatorluğu’nun resmi dini haline geldiğinde, “Satürn Bayramı” (buna Satürn Festivali de diyebilirsiniz) karnavala dönüştürüldü. Karnavalın son günü yirminci yüzyılın fast food kültürünü işaret edercesine “Şişman Salı” (Fat Tuesday); ya da Fransızcadaki deyişle “Mardi Gras” olarak anılmaya başlandı. Bu, Katolik topluluk için, oruç ve cinsel diyetle geçirilen kırk günlük perhiz (İngilizcedeki adıyla Lent) öncesi son fırsattı.1 Karnaval, Yeni Dünya’ya ise Fransız ve İspanyol yerleşimcilerce ithal edilmişti ve günümüzde dahi, New Orleans’taki Mardi Gras kutlamalarının pek çok ritüeli Fransa
ve İspanya’daki ile aynıdır.

New Orleans Mardi Gras’sı, antik karnavalların pek çok unsurunu içerir. Bunun en önemli göstergelerinden biri, bir başka yer veya zamandan bir şey ithal etmektir. Mesela, geçmişi geri getirmek gibi... Geçmiş, çoğunlukla mekânsal olarak bir başka yermiş gibi algılanır ve işte bu yüzden, karnavallar süresince geçmiş daima günümüze çekilir ve insanlara sergilenir. Örneğin karnavallara katılan pek çok grup geçmişten gelen isimler kullanır. Özellikle de Yunan, Roma ya da Mısır mitolojisinden alınmış isimler.

Karnavalın en erken biçimlerinin ta Antik Roma’ya kadar uzandığını söylemiştik. Normal zamanlarda kitlelerin düzen içerisinde ve mutlu kalmalarını (ya da en azından “büyük sürü”nün kendisini öyle hissetmesini) sağlamak için tasarlanmışlardır. Bunun için karnavallarda yapılan şeylerden biri de katılımcılara bir şeyler dağıtmak, hatta tam anlamıyla fırlatmaktır (bugünkü king size menülerini çağrıştıran limitsiz bir müsriflik duygusu, ne hoş!).

New Orleans’taki kutlamalarda Doubloon denen plastik gerdanlıklar ve yüzüklerin yüz binlercesi topluluğun üzerinden geçen teknelerden aşağıdakilere fırlatılır. Şehir, ritüel süresince yakaladıkları bu gerdanlık ve yüzükleri takan insanlarla dolup taşar. Bundan umulan şey, herkesin en azından bir parça “mutlu hayat” yaşama şansına sahip olmasıdır. Teknelerdeki adamlar istedikleri her şeye sahiptir. “Orada”, yukarıdadırlar ve hayatın üzerinden akıp gitmektedirler. Diğer tarafta ise izleyenler, şöyle ya da böyle mekân içerisinde kapana kısılmış, akıp giden hayatı büyülenmiş bir şekilde izlemektedirler. Amaç, izleyicilerin atılan bu incik boncuklarla, o mekân içerisinde mutlu olmalarını sağlamaktır.

New Orleans’ta belgelenen ilk karnaval alayı 1837’de, sokaklarda maskeler eşliğinde gerçekleştirilmiştir. Başlangıcından bu yana Fransız, İspanyol ve Portekiz gelenekleri ile Afrika ritüelleri ve Konfederasyon’un aristokrat ailelerince düzenlenen maskeli baloların bir karışımı şeklindeydi. Pek çok durumda, geçmişin şenlikleri New Orleans’taki yaşamı eğlenceli hale getiriyordu.

1400’lerin ortasında bir Fransız rahibi, bir ülke halkını kapalı bir fıçı içerisinde fermante edilen şaraba benzeterek içerideki basınç arttıkça fıçının patlamaması için zaman zaman kapağının açılması gerektiğini söylemişti. Toplumsal baskıların bir sonucu olarak inşa edilen insan çılgınlığının da aynı yolla salınması gerekiyordu. İşte bu yüzden karnaval dediğimiz delirme günü ortaya çıktı. Karnaval, cinneti ve çılgınlığı dinsel tutuculuk şarabının içinde demlendiriyordu.

(Burada çok küçük bir kısmını okuduğunuz bu yazının tamamını 7. sayıda bulabilirsiniz.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder