Bir ihtimal daha var / O da ölmek mi dersin
Kış, gün ışığını hızla kemirirken, dışarıda olan bitene, evimizin içindekilere iyimser bakabilmek de epey güçleşiyor. Önümüzü görebilmek için şimdiye dek yaptıklarımızın muhasebesini yaparken, ihtimalleri sıralıyor, el yordamıyla da olsa gelecek günlerin bir haritasını çıkarmaya çalışıyoruz. Tüm bu hesapların, olurların ve olmazların arasında kaygıyla yol alırken, amatör ruh uzaklara gitmiş olabiliyor. yeniyazı dergisi olarak baştan beri bu amatör ruhu hep canlı tutmaya çalıştık fakat tıpkı hayatımız gibi yeniyazı’nın ruhu da bazen canlılığını yitirebiliyor, hantallaşabiliyor. Hantallık zarafeti, kibarlığı ve iyimserliği görünmez kılabiliyor.
Antonioni, Gece (La Notte) filminin senaryo metninde filmin karakterleri Giovanni ve Lidia’yı şöyle betimler: “İşte bir çift: Kadın duyarlığı, bütün öbür süzgeçlerden daha ince olduğundan kadın daha aydınlıktır; erkekse üstünlüğe eğilimli olduğundan duygular alanındaki gerçeği hemen hiçbir zaman duyumsayamaz. Erkek bencilliğinin ağırlığı, kendi çıkarı için, kadının kişiliğini tümüyle soyutlamaya yönelir.” Birlikte çalışabilmenin en önemli kurallarından biri de cinsiyetler üstü bir ses tutturabilmekte ve duyarlığını yitirmemekte. zira, duyguların alanından uzaklaşmak, kabalığı, katılığı ve otomatikleşmeyi getiriyor. Erkek kelimesinin sözlükteki anlamlarından biri “sert ve kolay bükülmez”. Mesele fazlasıyla erkek olan hantallığa karşı gelebilmekte, sert ve bükülmez olanın yerine yumuşaklığı, letafeti ve zarafeti koyabilmekte. Amatör ruh dediğimiz şey de karşısındakini dinlemeyi, anlamaya çalışmayı, yani bükülebilir olmayı, birlikte iş yapabilmeyi, heyecanını ve inceliğini sürdürebilmeyi anlatmıyor mu biraz? Yani erkek olanın tam tersini...
Gülten Akın da, fazlasıyla erkek olan topluma bakarken böyle yazmıştı: “Ah, kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya” İşte yeniyazı’nın ruhu, 7. sayıyla 8. sayısı arasındaki vakti biraz da ince şeyleri anlamaya ayırdı ve afyonun keskin kokusuyla kendine geldi, amatör ruhu yeniyazı’nın ruhuna yeniden kattı.
8. sayının atölye konusu afyon, sizleri Thomas de Quincey’nin Bir İngiliz Afyon Tiryakisinin İtirafları’ndan tadımlık bir parçaya göz atmaya, Handan Akgün, Gökhan Arslan, Bahadır Sürelli, Yekta Yeniay ve Özgür Asan’ın afyondan yola çıkarak karaladıklarını okumaya davet ediyor.
Bu sayının çerçeve konuğu ise dini ve mitolojik hikâyeler ve edebiyatla sineması arasındaki flört hep baki kalan bir isim: Semih Kaplanoğlu. Kaplanoğlu’yla Cihat Duman’ın yaptığı oyunlu söyleşiyi keyifle okuyacağınızı tahmin ediyoruz. Söyleşiyi yönetmenle ilgili kapsamlı bir dosya takip ediyor. Semih Kaplanoğlu’nun vazgeçemediği oyuncularından Tülin Özen, Cihat Duman’ın sorularına içtenlikle yanıt verdi ve yönetmenin setteki hallerini anlattı. Hasan Akbulut ve Cihat Duman da iki ayrı yazıda farklı açılardan Kaplanoğlu’nun bol ödüllü Yusuf üçlemesiyle ilgili yazdılar. Çerçeve bölümünün en büyük sürprizi ise Semih Kaplanoğlu’nun 20 sene evvel Şiir Atı dergisinde yayımlanan üç şiirinin yeniden gün yüzüne çıkıyor olması. Gelecek sayımızda ise atölyede fal açacağız ve çerçevede ise şair Hüseyin Ferhad’ı ağırlayacağız…
Velhasıl, kış yüzünü kara gösterdi ama afyonun başımıza vurmasını beklemek zamanı değil; hantallığı bir kenara bırakarak, afyonumuzu patlatmak zamanı şimdi. Üstelik de birileri ıslığımıza karşılık veriyorken...
Sözü yeniden Gülten Akın’ın “İlk Yaz” şirine bırakalım:
“Bir gün birileri de öte gecelerden / Islık çalarlar yanıt veririz”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder