4 Eylül 2009 Cuma

İcabet

Arkadaşlarımızla bir dergi çıkarmak için yola çıkarken, doğaldır ki, kafamızdaki onca sorunun cevabını verip veremeyeceğimiz konusunda kuşkuluyduk. Çünkü, evet dergi çıkarmak kolay, ama bizim hedeflediğimiz, bu kolay’ın bütün sıradanlaştırıcılığının ötesine geçip yıllar sonra bile, bir kitap kurdunun sahafta gördüğü zaman gözlerinin parlayacağı bir dergi yaratmaktı. Cemal Süreya, yıllar önce o aranılası dergilerden biri olan Papirüs’te, Milli Eğitim Bakanlığı’nın abone olduğu dergilerin listesinin bir gazetede yayımlanması üzerine “Utanç Listesi” adıyla bir yazı yazar. Bu yazıda listedeki dergilerden kimilerinin adlarını da vererek şunları der: “[…] Bu dergilerin, bir ikisini ayrı tutarsak, hemen hiçbiri yayın piyasasında görünmez. Kitapçılarca kabul edilmez. Okurları yoktur çünkü. […] ‘Meçhul’ dergilerdir hemen hepsi de. […] Hatta, sanırız, çıkaranlar bile, kendi onurlarını korumak için bu dergileri yaymamak, dağıtmamak için büyük özen gösterirler.” Evet, dergi çıkarmak kolaydır, zor olanı insanın adıyla yan yana getirmekten gurur duyabileceği dergiler çıkarmaktır. Bizim kafamızda taşıdığımız en büyük dertlerden biri buydu.
Biz zor olanı seçtik; bir gün Defter’in, Beyaz’ın, Şiir Atı’nın, Argos’un, Sombahar’ın vs. yanına dizilmeyecekse yeniyazı’nın ciltleri, bunu anladığı anda kendini feshedecektir bu dergi.
Çıkış sürecindeki binbir zorluktan bahsetmenin gereği yok. İlk sayımız bizim olduğu gibi, sanırız edebiyat izlerçevresinin de içine sindi. İlk sayı olmanın küçük (evet, küçük güzeldir) aksaklıkları dışında olumlu bir etki bıraktık.
yeniyazı’nın yükünü çeken iki önemli bölümü var: ‘Çerçeve’ adını verdiğimiz ilk bölümde amaç, edebiyatın (veya sanatın) herhangi bir türünde ürün veren önemli isimleri değerlendirmek. Bu kapsamda, ilk sayımızda ’80 sonrası şiirin en çarpıcı isimlerinden olan Seyhan Erözçelik’i çerçeveye almıştık. Bu sayımızda, denemeleriyle edebiyatımızda önemli bir yere sahip olan Nurdan Gürbilek var. Gürbilek’le yaptığımız uzun söyleşimizi okurlarımızın ilgiyle okuyacağını düşünüyoruz. Gürbilek hakkında Orhan Koçak, Nüket Esen, İshak Reyna ve Tuğba Doğan’ın yazıları da okurlarını bekliyor. Üçüncü sayımızda Ayfer Tunç’u, dördüncü sayımızda ise Fatih Özgüven’i çerçeveliyoruz. Bu isimler hakkında yazmak isteyen arkadaşlara şimdiden duyurmuş olalım.
Yukarıda bahsettiğimiz ikinci bölüm ise Atölye: Bu bölümle ilgili detaylı açıklamayı hem dergi çıkmadan önce birçok platformda yaptık, hem de dergideki ürünler vasıtasıyla ne yapmak istediğimizi az çok anlatabildik sanırız. İlk sayımızda ‘Akvaryum’ temasını derinleştirmeye çalıştık. Bu sayıdaki atölye temamız ise ‘Kambur’. Yine, kalem erbabına duyurmak babından ekleyelim: Üçüncü sayımızda ‘Hamur’, dördüncü sayımızda ise ‘Böcek’ atölye temalarımızdır. Bu konuyla ilgili son bir söz: Atölyemizi interaktif ortama da taşıdık. Bu sürece uzaktan da katılmak isteyen bütün dostlar yeniyazi@gmail.com adresine gruba katılma isteklerini bildirebilirler.
En son ve en kekre sözlerimizi “yitik”lerimize ayıralım. Son iki ay ölüm, o en eski kabadayı çok caka sattı aramızda: Süha Tuğtepe, Kemal Özer, Demirtaş Ceyhun ve Nezihe Meriç “çekip gitti”... Fazla söze hacet yok.
Yeni sayılarda görüşmek üzre…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder