5 Mart 2010 Cuma

Her ‘yeni’nin yolu ‘eski’den geçer


28.01.2010 evrensel
aynur uluç


Dördüncü sayısıyla çiçeği burnunda Yeniyazı dergisinin ocak-şubat sayısı, bugünlerde elimde, vapur arkadaşım...
Derginin Atölye ismi verilen bölümünde her sayıda belli bir tema işleniyor. Bu sayıda atölye konusu olarak seçilen ‘Böcek’ teması, bence ilginç bir seçim. Konunun ne olduğunu okuduğumda Kafka’nın böceğinden hareketle olduğunu düşünmüştüm hemen. İlgili yazıların içinde tam da bu konuyu ele alan Nurdan Gürbilek’in imzasını görünce, o yazıyı en sona bırakmaya karar verdim. Atölye yazılarını okumaya başlamadan önce, okuyacaklarım keşke böceğin gerçek figürü üzerinden kurulmuş olmasa da, bu küçük canlıların insanla etkileşimi çizgisinde ve böceğin insan imgeleminde barındığı alana ilişkin yazılar okusam diye içimden geçti. Sonra Kafka’nın Kurt Wolff Yayınevi’ne, Dönüşüm isimli kitabı için kapakta böcek resmi kullanılmaması isteğini içeren yazısını okuyunca, garip bir birliktelik hissi taşıdım kendisiyle.
Atölye bölümü kapsamında okuduğum Tuncay Altınkaya’nın yazısı, düşündüğüm doğrultuda bir yazıydı. Böceği direkt olarak anlatmaktan ziyade, kendi ruh hali içindeki yerinde birleştiriyordu böcek olgusunu. Mehmet Siyah Kalem’in yazısı ise ne yalan söyleyeyim, okumakta zorlandığım ve sıkıldığım bir yazı oldu biçim olarak. Yazılırken de zorlama bir duyguyla üretildiği hissine kapıldım. Gonca Özmen, böcek temasına küçük küçük değiniler yapmış. Ansiklopedi bilgisinin şair dilinden oluşturulmuş birikimi gibiydi okuduklarım. Belli ki, emek verilmiş bir çalışma. Ama insanı bir sonraki kısayı okuma konusunda heveslendirmeyen bir araştırma arşivi yazısı gibi. Doğrusu, beni şaşırtan sürpriz bir bakış yakalayamadım içerikte. Gökhan Aslan’ın, Yönetmen Ümit Elçi’nin ‘Böcek’ isimli sinema filmine dair ince düşünülmüş dikkatli tahlilleri, severek ve ilgiyle okuduğum bir yazı oldu. Atölye’nin en önemli çalışmalarından birisi olmuş. “Böcek” isimli filmi izlemem gerektiğini aklıma yazdım ve bu yorumun, gerek sinemada sembol kullanımı, gerekse filme dair gözlemlerinin değeri bakımından saklanası bir yazı olduğunu düşünüyorum. Yönetmenin sinemada yaptığı şey, ancak böyle iyi analiz edildiğinde anlamlı oluyor.
Sancar Dalman, gövdesi böceklerle sarmalanmış yaşlı bir ağacın, kaybolan gençliğini yeniden yakalamak istercesine, kurumuş kollarıyla bir kelebeğe uzanışını anlattığı çizimi ile dosyada yer alıyor. Bir edebiyat dergisinde, atölye kapsamında bir konu irdelenirken, içinde konuya ilişkin şiir de mutlaka bulunmalı diyordum ki; karşıma Asaf Halet Çelebi’nin “Şehir” isimli şiiri çıktı. Ve sanırım, bir sonraki atölye teması olarak seçilen ‘Kutu’ fikrinin de doğuş noktasını oluşturuyor olmalı dergi yayın kurulunda. Çünkü önümüzdeki sayı, bu kez de kutu temasıyla tekrar yayımlanabilecek kadar iki çağrışıma da uygun bir şiir, Asaf Halet’in ‘Şehir’i. Bir şiirde iç içe geçmiş iki temayı görünce; ister istemez muhayyilede de birleştirerek kutuda böcekler düşünüyor insan. Ben de bir şiirime, ne tesadüf ki tam da şöyle bir dize ile başlamıştım, onu anımsadım:
‘Kutuya hapis sinek vızıltıları...’
Bu şiirin benden çıkış noktası, Salvador Dali’nin insan bedeninden fırlayan çekmeceleri konu alan bir tablosunu görmemdi. Dali sergisinde neredeyse eskiz gibi duran bu mini çalışma beni çok etkilemişti ve ‘Dallı Budaklı’ ismini verdiğim bir şiir yazmıştım eve döndüğümde. Her gizli çekmecemizde yeni bir sürgün veren dallı böcekli hallerimiz için.
Ve atölye bölümünde finale ayırdığım Gürbilek’in yazısı, biraz önce de söylediğim gibi Kafka’nın ‘Böcek’ini anlamak için Dostoyevski külliyatındaki böcek olgusu ile de zenginleşerek ilerleyen mükemmel bir yazı. Kuramsal deneme tarzıyla kaleme aldığı ayrıntılı değerlendirmelerinden tanıdığımız Nurdan Gürbilek’in Yeniyazı’da yer alıyor olması, dergi adına çok büyük bir zenginlik.
Tekrar atölyeye dönecek olursam, önümüzdeki sayı kutu konusunda dergide hangi yazıları okuyacağız bilmiyorum ama ondan bir sonraki sayının seçimi olan ‘Tüy’ teması, beni şimdiden merakla bekletecek kadar güzel bir seçim.
Sözü atölye ile açtım ama şunu da eklemek isterim. Hüseyin Peker’in geçen yılın şiir kitaplarına dair değerlendirmeleri oldukça kıymetli alıntılar içeriyor. Özel bir klasörde berceste mısralar topluyorum bir süredir. Bir anlamda dize koleksiyonu gibi. Bu arşive alabileceğim oldukça çarpıcı dizeler var Peker’in alıntıladığı kaynaklarda. Merak uyandırıcı bir yazı. İnsanı okumaya heveslendiren…
Ne güzel!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder